بِسۡمِ ٱللَّهِ ٱلرَّحۡمَٰنِ ٱلرَّحِيمِ

أَلَمۡ نَخۡلُقكُّم مِّن مَّآءٖ مَّهِينٖ ٢٠

Biz sizi bayağı bir sudan (meniden) yaratmadık mı?

– Diyanet İşleri

فَجَعَلۡنَٰهُ فِي قَرَارٖ مَّكِينٍ ٢١

(21-22) Sonra onu belli bir süreye kadar sağlam bir yerde (ana rahminde) tuttuk.

– Diyanet İşleri

إِلَىٰ قَدَرٖ مَّعۡلُومٖ ٢٢

(21-22) Sonra onu belli bir süreye kadar sağlam bir yerde (ana rahminde) tuttuk.

– Diyanet İşleri

فَقَدَرۡنَا فَنِعۡمَ ٱلۡقَٰدِرُونَ ٢٣

Sonra da ona ölçülü bir biçim verdik. Biz ne güzel biçim verenleriz!

– Diyanet İşleri

وَيۡلٞ يَوۡمَئِذٖ لِّلۡمُكَذِّبِينَ ٢٤

O gün vay yalanlayanların hâline!

– Diyanet İşleri

أَلَمۡ نَجۡعَلِ ٱلۡأَرۡضَ كِفَاتًا ٢٥

(25-26) Biz yeryüzünü dirileri de ölüleri de toplayan (bir yurt) yapmadık mı?

– Diyanet İşleri

أَحۡيَآءٗ وَأَمۡوَٰتٗا ٢٦

(25-26) Biz yeryüzünü dirileri de ölüleri de toplayan (bir yurt) yapmadık mı?

– Diyanet İşleri

وَجَعَلۡنَا فِيهَا رَوَٰسِيَ شَٰمِخَٰتٖ وَأَسۡقَيۡنَٰكُم مَّآءٗ فُرَاتٗا ٢٧

Orada sabit yüce dağlar yaratmadık mı, size tatlı bir su içirmedik mi?

– Diyanet İşleri

وَيۡلٞ يَوۡمَئِذٖ لِّلۡمُكَذِّبِينَ ٢٨

O gün vay yalanlayanların hâline!

– Diyanet İşleri

ٱنطَلِقُوٓاْ إِلَىٰ مَا كُنتُم بِهِۦ تُكَذِّبُونَ ٢٩

Onlara şöyle denecek: “Yalanlamakta olduğunuz şeye (cehennem azabına) gidin.”

– Diyanet İşleri

ٱنطَلِقُوٓاْ إِلَىٰ ظِلّٖ ذِي ثَلَٰثِ شُعَبٖ ٣٠

(30-31) “Üç kola ayrılmış gölgeye gidin ki, o ne gölgelendirir ne de alevden korur.”

– Diyanet İşleri

AYARLAR
Okuyucu